14-15 Ekim 2017
Üniversitemiz ile Erciyes Üniversitesi işbirliğinde düzenlenen “IV. Ulusal Maneviyat Psikolojisi Sempozyumu”nda, modern dünya evlilikleri ve aile, maneviyat ve diğer ahlaki değerler üzerinden ele alındı.
Sıcak Yuva Vakfı’nın desteği, Birlik Vakfı’nın ev sahipliğinde yoğun bir dinleyici katılımıyla gerçekleştirilen iki günlük sempozyumda, geleneksel ve modern dünyanın aile olgusu, maneviyatın psikolojideki önemi, boşanmanın aileye ve topluma etkileri, ailenin yeniden inşası gibi konularda bildiri sunuldu.
Türkiye’nin farklı üniversitelerinden akademisyenler ve psikiyatristlerden oluşan konuşmacı profili, sağlıklı bireyler ve sağlıklı bir topluma kaynaklık eden maneviyat başta olmak üzere, sevgi, saygı, anlayış, minnet ve şükran gibi aile içinde edinilmesi zaruri olan değerlerin günümüz modern ailesindeki işlevlerini mercek altına aldı. 4 oturum halinde gerçekleştirilen sempozyumda; Türk aile yapısının modern hayat şartlarının etkisiyle hızlı bir dönüşüm içinde değerlerini kaybettiği, geleneksel ailenin giderek birbiriyle iletişimi kopuk fertlerden oluşan çekirdek aileye dönüştüğü; çözümün ise ahlaki değerlerle birlikte aile içi iletişimin güçlendiği, kadın ve erkeğin fıtri özelliklerinin farkında ve modern kapitalizmin tuzaklarına düşmeyen evliliklerde olduğu, hâkim görüş olarak kaydedildi. Ortak yargılardan bir diğeri ise tüm dünyada yükselişte olan hırs, haset ve narsizmin yerini; küresel güçlerin kültürel, sosyal, dini ve ekonomik tüm dayatmalarına inat iyilik, minnet duygusu ve “biz” olma bilincine bırakması gerektiğiydi.
“Kadın, ailenin sahibi ve koruyucusudur”
Sempozyumun açılışında konuşan Rektörümüz Prof. Dr. Musa Duman, kadınların ailenin sahibi, koruyucusu, sığınağı ve limanı olduğunu vurguladığı konuşmasında; Batılılaşma sürecindeki Türk toplumunda aile hayatının değişime uğradığını, şehirleşmenin de etkisiyle aile yapısının darmadağınık bir duruma geldiğini ifade etti. Geleneksel aile yapısı içinde huzursuzluklar yaşandığını fakat ailenin dağılma noktasına gelmesinin düşünülmediğini ve sorunların aile içinde çözüldüğünü belirten Duman, modern aile yapısında basit sebeplere çözüm bulamayıp hemen boşanma yoluna gidilmesinin sorgulanması gerektiğine dikkat çekti.
Osmanlı’nın şartlara göre şekillenen ailesinden Cumhuriyet’in tek tip ailesine
Oturum başkanlığını Prof. Dr. F. Beylü Dikeçligil’in yaptığı ilk oturumda konuşan Edebiyat Fakültesi öğretim üyemiz Yrd. Doç. Dr. Zeynep K. Şerefoğlu Danış, tarihsel olarak aileyi ve aile içi rolleri incelediği konuşmasında, geniş ailenin İslâm referanslı olduğu düşüncesinin aksine Osmanlı’daki geniş ve çekirdek aile meselesinin coğrafyaya, yetiştirilen hayvana, askeri yapıya göre farklılık gösterdiğini; aynı yerde yaşayan farklı inanca sahip ailelerde de yapının değişmediğini aktardı. Şartlara göre şekillenebilen Osmanlı ailesinin, Cumhuriyet ile birlikte tek tip, yeni bir aile inşasına maruz kaldığını; erkeklerin modern bir ulus devlet, kadınların ise modern nesiller yetiştirmek için seferber olduğu bir yapının ortaya çıkarıldığına dikkat çeken Danış, tek tipleştirilen kadın ve erkeğe rağmen ailenin hiçbir zaman ölmeyeceğini, fakat yeniden kurgulanmasının zaruri olduğunu belirtti.
Kadın ve erkeğin aile içindeki rollerinin adil şartlar altında yeniden tasarlanacağı bir model oluşturulması gerektiğini aktaran Danış, bu model oluşturulurken ev içi sorumluluklarıyla birlikte sağlıklı bir çocuk yetiştirmesi beklenen anneye karşılık, sorumlulukları gittikçe azalan babaların sorgulanması ve silkelenmesi gerektiğini dile getirdi. Danış, “Aile, ilahi bir emanettir. İdeolojilerin, popüler kültürün, bütün iktidar örüntülerin hoyrat saldırısı altındaki bu alanı kurtarmak için aile güncellenmelidir. Hz. Aişe’nin zekâsını, Hz. Hatice’nin iş yapma biçimini, kuvvetini, Hz. Fatıma’nın sessizliğini, baba ve eş sevgisini gören gözler; ideal Müslüman kız konferanslarında kadını nasıl yontup tek kalıba sokar. Hz. Ali’nin cevvalliği başkadır, Hz. Osman’ın sükûneti başkadır. Bu zenginlikler, farklılıklar görmezden gelinmemeli. Aile ölmedi, ölmeyecek ama nitelikli, sağlıklı aileden yeniden söz etmek için cinsiyetler arası mücadelen bağımsız, genellemelerden kaçarak tüm renkleriyle, hevesleriyle, imkânlarıyla kadınlığı, ama en çok da erkekliği konuşmalıyız.” dedi.
“Aile içi iletişimin güçlü olması bağımlılığı azaltır”
Aileye bağımlı bireylerin üzerinden bakan Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hatice Birgül Cumurcu, madde bağımlısı çocukların aileleriyle ilişkileri ve bağımlılıkla mücadelede aileye düşen sorumluluklarla ilgili bilgi verdi. Cumurcu, iletişimim eksik, çatışmalı yapının fazla olduğu ailelerde bağımlılığın daha fazla görüldüğünü kaydederek, çocukların hayata dair öğrenme ve katılım isteklerinin desteklendiği, güçlü bağlar ve net sınırlarla kurulan bir aile yapısının bağımlılık davranışlarını en aza indirdiğinin altını çizdi.
Ruh sağlığının temelleri minnet ve şükürde gizli
Sağlık Bilimleri Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Göka, minnet ve şükür kavramlarını hayatına uygulayan ve fanilik bilincine sahip insanların, manevi ve psikolojik açıdan en sağlıklı bireyler olduklarını vurguladığı konuşmasında, ahlaki bir erdem olarak tanımlanan minnet hissinin kaynağının anne-bebek ilişkisinde olduğunu kaydetti. Psikanalist Melanie Klein’in minnet ile ilgili düşüncelerine atıfta bulunan Göka, hayatta kalmak için annesine ihtiyaç duyan bebeğin kendinde olmayan süt kaynağına haset edişini annenin minnet duygusuna dönüştürememesinin, tüm psikolojik rahatsızlıkların başı olduğuna dikkat çekti. Şükür ve sabır arasında bir denge olduğunu ve bu dengenin iyi kurulması gerektiğini dile getiren Göka, Hz. Muhammed’in “İman iki eşit parçadır. Yarısı sabır, yarısı şükürdür.” Hadis-i Şerifine atıfla, varoluş hikmetinin farkına varmış insanların kulluk ve minnet hissi arasındaki bağı mutlaka fark edeceklerini ifade etti.
Evlilikte celal ve cemal dengesi
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Musa Tosun’un oturum başkanlığında evlilikte celal ve cemal dengesi üzerine konuşan Psikiyatrist Dr. Mustafa Merter, celal ve cemal isimlerini bir varoluş hakikati olarak kişinin kendinde yaşaması gerektiğini belirterek, modern toplumda bu isimlerin dengesinin kaybolduğunu aktardı. Özellikle erkeklerin ev dışında fazla zaman geçirmesi sebebiyle cemal yönlerini unuttuğunu söyleyen Merter, kadınların yaradılış olarak cemal niteliğine daha fazla sahip olduklarını ve bu zenginliklerinin farkına vararak erkeklere yol göstermeleri gerektiğinin altını çizdi.
“Dindarlık ve maneviyat siyam ikizleri gibidir”
Dindarlık ve maneviyatın aile hayatına etkisi üzerine bildirisini sunan Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Asım Yapıcı, inanılan dinin etkisinin ne kadar hissedildiğini gösteren ölçüye dindarlık, ruhsal açıdan kişinin kendisini geliştirme ölçüsüne ise maneviyat dendiğini belirterek, dindarlık ve maneviyatın tıpkı siyam ikizleri gibi asla ayrılamayacağına dikkat çekti. Ayrıştırılmaları halinde her iki olguda da problemler çıkacağını kaydeden Yapıcı, dindarlık ve maneviyatın evliliğe etkisi üzerine birkaç araştırma sonucunu dinleyicilerle paylaştı. Dindar ve manevi hisleri kuvvetli olan eşlerin aralarındaki sorunları daha kolay çözdüğüne dair araştırma sonuçları olduğunu söyleyen Yapıcı, bunun yanında değişen ve dönüşen din algısıyla birlikte dindarlık ve maneviyatın bireyler üzerindeki etkisinin de gittikçe azaldığını dile getirdi.
Sempozyumun ikinci günü Sempozyum Başkanı ve Psikoloji Bölüm Başkanımız Prof. Dr. Sefa Saygılı’nın moderatörlüğündeki ilk oturumla başladı. Saygılı; ailenin, bireylerin mutluluğu ve çocukların sağlıklı yetiştirilmesi için sağlam, tutarlı ve dengeli olması gerektiğini, son yıllarda aile birliğini tehdit eden unsurların arttığını kaydetti. Saygılı, “Son yıllarda evlenenlerin sayısı yüzde 2,5 düşerken, boşanmalarda yüzde 40 artış meydana geldi. Maneviyatın aile birliğine ve dirliğine önemli katkılar yapacağına gönülden inanıyoruz.” diye konuştu.
“Çocuk, aile bütünlüğünü koruyor”
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, boşanmaların sebepleri, sonuçları, çocuklara etkileri hakkında bilgi verdiği konuşmasında, boşanmaların aile üyeleri üzerinde psikiyatrik problemler ortaya çıkararak en çok acıyı çocuklara verdiğini hatırlattı. Çocuksuz ailelerde boşanma oranının daha fazla olduğunu açıklayan Balcıoğlu, çocuğun varlığının aile bütünlüğünü koruyan fonksiyonuna dikkat çekti. Aile birliğinin sağlanmasında akıl ve din açısından en iyi örneklerin Kur’an-ı Kerim’de aranması gerektiğini ifade eden Balcıoğlu, temel ölçütlerden birinin kadın haklarının korunmasında saklı olduğunu vurguladı. Son yıllarda küresel çapta evlilik ve aile danışmanlığına duyulan ihtiyaç ve önemin arttığını söyleyen Balcıoğlu, bireylerin sağlıklı bir boşanma süreci geçirmeleri için boşanma süreci danışmanlığının kurumsallaştırılması ve yaygınlaştırılması önerisinde bulundu.
“Nikâhta keramet yoktur”
Evlilik sürecinde olanların yaşadığı kafa karışıklığına dair değerlendirmelerde bulunan Psikiyatrist Dr. Mustafa Ulusoy, evlenmeden önce kişiler arasındaki problemlerin “nikâhta keramet vardır” diyerek çözüleceğini ummanın, yanlış bir anlayış olduğunu vurgulayarak, özellikle “evlenince severim” düşüncesinin iki tarafa da ciddi psikolojik zararlar verdiğini ifade etti. Ulusoy, bireylerin, karşısındaki kişinin fıtratının değişmeyeceğinin farkında olarak, onunla eksiklikleriyle ve problemleriyle bir ömür geçirmeye emin olduktan sonra evlilik kararı almalarının sağlıklı aileler kurulmasında etkili olduğunu aktardı.
“Gençlik kuşatma altında”
Sempozyumun son oturumu yine İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Musa Tosun moderatörlüğünde yürütüldü.
Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Sayar, modern zaman ailelerini sosyopsikolojik olarak çözümlediği konuşmasında; modern kapitalizm, dijital devrim, küreselleşme, bireycilik, medya ve kültür endüstrisi gibi olguların kuşatması altında, birbirine yabancılaşan aile bireylerine ve kültür karmaşası yaşayan gençlere doğru hızlı bir gidiş olduğunu dile getirdi. Geniş aileden çekirdek aileye, doğal olandan yapaya, gerçek olandan sanala geçişin arttığı günümüzde; medyanın küresel güçlerin eliyle tek tip yaşam tarzını pompalayarak kültürel asimilasyona neden olduğunu, ahlaki değerlerin aşındığını, bir değer aktarıcısı olarak ailenin içinin boşaldığını belirten Sayar, bu yapının, çıkışı sanal dünyada ve çevresinde arayan, kendi kültürüne yabancılaşmış gençler doğurduğunu üzülerek ifade etti.
Ebeveynlerin çuvaldızı kendilerine batırıp, “merhamet” ve “maneviyat” odaklı değer aktarıcısı fonksiyonlarını hatırlamaları, otoriteyi yeniden kurmaları, çocuklarının maddi başarıları kadar manevi başarılarını da önemsemeleriyle çözüm için büyük bir adım atacaklarını belirten Sayar, “Çocuklarımızı her şeye layık küçük narsistler olarak mı, yoksa paylaşıma açık insanlar olarak mı yetiştiriyoruz? Çocukları dünyaya daha geniş bakabilen insanlar olarak yetiştirebiliyor muyuz? Onlara kültürel ve manevi duyarlılık aşılayabiliyor muyuz? Onlarla bağ kurabiliyor muyuz? Başkasını, milletini düşünen çocuklar yetiştirebiliyor muyuz? Yeni ve güzel bir dünyanın inşası için bu soruları cevaplamamız gerekiyor.” diye konuştu.
"İdeal bir aile ideal bir dünya demek”
Fıtrat merkezli olarak ailenin yeniden inşası üzerine görüşlerini sunan Mühendislik Fakültesi öğretim üyemiz Prof. Dr. Burhanettin Can, ideal aile modelinin; fıtri farklılıklarının ve fıtratın doğasında olan iyiye gidiş, temiz ve saf özelliklerinin farkında olan kadın ve erkeklerden oluşacağının altını çizdi. Bugün, Batı ve Doğu’nun karışımından oluşan melez değerlerin benimsendiğini belirten Can, bu durumun, ne zaman ne yapacağı belli olmayan, kafası karışık insan modelleri ortaya çıkardığına işaret etti. Can, medeniyet değerlerimizden mütevellit teori ve modellerle ortaya çıkarılacak ideal bir ailenin, ideal yeni dünya inşasını mümkün kılacağına dikkat çekti.
“IV. Ulusal Maneviyat Psikolojisi Sempozyumu”, uzmanların ufuk açıcı bildirilerinin ardından dinleyicilerin sorularıyla devam etti. Her oturumun sonunda konuşmacılara hediye takdiminin yapıldığı sempozyum, Prof. Dr. Musa Tosun’un Kur’an-ı Kerim tilavetiyle sona erdi.